En Son Eklenen Konular
Makale etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Makale etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
09:46
SGK’ya Yapılan Eksik Gün Bildirimlerinde Getirilen Yeni Düzenleme İşverenlere Nasıl Fayda Sağlayacak?
Written By Muhasebe37 on 5 Ocak 2015 Pazartesi | 09:46
I. GİRİŞ
Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılan bildirimlerde sigortalının ayda 30 gün bildirilmesi esastır. Bununla birlikte uygulamada değişik nedenlerle sigortalıların ayda 30 günden az bildirilmeleri sıkça rastlanan bir husustur.(1) Ancak eksik bildirimlerde çoğu zaman işverenler hata yapmakta, eksik bildirilen günlerin nedenlerini içeren belgeleri ya SGK’ya vermemekte, yada ayın 31 günden oluşmasından dolayı eksik belge vermektedirler.
Makalemizde eksik bildirim nedenlerini, eksik gün bildirimlerinin nasıl yapılması ve nasıl hesaplanması gerektiğini, SGK nın bu konudaki uygulamasının nasıl olacağını inceleyeceğiz. Yine SGK’nın bundan sonra neden hatalı bildirilen eksik günlere idari para cezası uygulamayacağını açıklayacağız.
II. EKSİK GÜN BİLDİRİMİNİN NEDENLERİ
Ay içinde resmi tatiller ve hafta tatilleri hariç tam çalışan sigortalının hizmetlerinin ayın kaç günden oluştuğuna bakmaksızın, ayda 30 gün olarak Kuruma bildirilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte, ücretsiz izin, istirahat raporu, işe gelmeme (puantaj kaydı), disiplin cezası, göz altına alınma, tutuklanma, kısmi süreli çalışma, grev, lokavt, genel hayatı etkileyen olaylar, doğal afetler vb. nedenlerle ayda 30 günden az çalışma uygulamada sıkça rastlanan hususlardandır.
Yukarıda sayılan yada benzer diğer nedenlerle ayda 30 günden az çalışan sigortalının SGK’ya 30 günden az bildirilmesi mümkündür. Böylece hem işverenlerin çalışmayan ve ücret hak etmeyen sigortalıdan dolayı külfete katlanması önlenmiş hem de sigortalıların işlerine bağlılıkları artırılmıştır. (Sigortalı hangi nedenle olursa olsun işe gitmediği gün ücret alamayacağını ve sigortasının eksik bildirileceğini bildiğinden işe devamsızlık isteği taşımamaktadır. Dolayısıyla işe bağımlılığı artmaktadır.)
Yine 30 gün bildirim esas olduğundan, eksik bildirimde bulunan işveren, eksik bildirme nedenini Kuruma bildirmek zorunda ve dayanağı belgeleri aylık prim hizmet belgesinin Kuruma verilmesi gereken süre içinde Kuruma vermek zorundadır. Eksik gün nedeninin bildirilmesi ve dayanağı belgelerin Kuruma verilmesinin zorunlu oluşuyla da, ayda tam gün çalışıp, eksik gün bildirilerek hak kaybına uğrayan sigortalıların mağduriyeti önlenmiş olmaktadır.
III. EKSİK GÜN BİLDİRİMİ NASIL YAPILIR?
Ayda 30 günden eksik bildirim yapılması halinde, eksik gün bildirim nedeni Aylık Prim Hizmet Belgesinde kodlanmalı, eksik gün bildirim formu ve dayanağı belgeler aylık prim hizmet belgesinin verilmesi gereken süre içinde işyerinin işlem gördüğü Sosyal Güvenlik İl/Merkez Müdürlüğüne verilmelidir. Eksik gün bildirimine ilişkin bilgi formu örneği Sosyal Sigorta İşlemleri yönetmeliği(2) ekinde (EK-10) mevcuttur. Sigortalının eksik çalışma nedenleri Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin (SSİY) 9 nolu ekinde yer alan aylık prim ve hizmet belgesinin arka sayfasında açıklanmış olup,
01 | İstirahat |
02 | Ücretsiz/aylıksız izin |
03 | Disiplin cezası |
04 | Gözaltına alınma |
05 | Tutukluluk |
06 | Kısmi istihdam |
07 | Puantaj kayıtları |
08 | Grev |
09 | Lokavt |
10 | Genel hayatı etkileyen olaylar |
11 | Doğal afet |
12 | Birden fazla |
13 | Diğer |
15 | Devamsızlık |
16 | Fesih tarihinde çalışmamış |
17 | Ev hizmetlerinde 30 günden az çalışma |
18 | Kısa çalışma ödeneği |
eksik gün nedenleri olarak sayılmıştır. (3)
Dolayısıyla, ay içinde bazı iş günlerinde çalıştırılmayan ve çalıştırılmadığı günler için de ücret ödenmediği beyan edilen sigortalılara ilişkin olarak, aylık prim ve hizmet belgesinde kayıtlı eksik gün nedeni hanesine, yukarıda belirtilen nedenlerden sigortalının durumunu açıklayan kod numarası aylık prim ve hizmet belgesine kaydedilecektir.(4)
IV. BİLDİRİM YAPILMASI GEREKEN GÜN NASIL HESAPLANIR?
Ay içinde hafta tatili ve resmi tatiller dışında çalışmayan sigortalı çalışmadığı gün kadar Kuruma eksik bildirilebilir. Ancak ayların 28-29-30-31 günden oluşması dolayısıyla, bildirilmesi gereken gün konusunda çoğu zaman hata yapıldığı sık rastlanan bir durumdur. Ay içinde tam çalışanların, ayın kaç günden oluştuğuna bakılmaksızın 30 gün bildirilmesi gerektiğinden, ay içinde eksik çalışanlar da 30 gün üzerinden hesaplama yapılarak SGK’ya bildirilmektedir. Oysa eksik çalışma olduğu durumlarda ayın kaç günden oluştuğu önem taşımaktadır. Örneklerle açıklayacak olursak;
ÖRNEK (1) – Maaşını ayın 1 i ile 30 u arasında hak eden bir sigortalı 2010 yılı Şubat ayının ilk 3 gününde ücretsiz izin kullandığında (28-3) 25 gün Kuruma bildirilmeli, aylık prim hizmet belgesine eksik gün nedeni 02 olarak kodlanmalı, eksik gün bildirim formu ve ücretsiz izin belgesi Mart ayının 23. gününe kadar SGK ya verilmelidir. (5)
ÖRNEK (2) – Bu sigortalının maaşını ayın 15 i ile diğer ayın 14 ü arasında hak etmesi durumunda ise çalıştığı gün sayısının (31-3) 28 gün olarak Kuruma bildirilmesi gerekmektedir. Ocak ayı 31 günden oluşmakta, 15-31 ocak arası 17 gün, 1-14 şubat arası 11 gün (3 gün ücretsiz izin süresini düştükten sonra) toplam 28 gün Kuruma bildirilmelidir. Yine eksik gün nedeni olarak 02 kodu aylık prim hizmet belgesine kodlanmalı, eksik gün bildirim formu ve ücretsiz izin belgesi Mart ayının 7. gününe kadar SGK ya verilmelidir. (5)
ÖRNEK (3) – Özel sektör işyerinde çalışan (B) ye Temmuz ayının 5. gününde 1 gün istirahat raporu verilmiştir. (B) Kuruma 31-1=30 gün olarak bildirilmelidir.
Eksik günlerle ilgili en çok hata yapılan konulardan biri de, SGK’nın EK aylık prim hizmet belgesi verilmesine yönelik yazdığı yazıya karşılık ek belge düzenlemeyip, eksik gün bildirimlerinin dayanağı belgelerin tekrar SGK ya verilmesidir. Bu durumda eksik gün bildirimine dayanak teşkil eden belgeler, geriye yönelik olarak her zaman düzenlenebilir nitelikte olan belgelerden ise işleme konulmaz ve SGK tarafından Ek aylık prim hizmet belgesi resen düzenlenir. Belgenin resen düzenlenmesi durumunda ise işverenlere aylık asgari ücretin iki katı tutarından idari para cezası uygulanır.
Sonradan verilen eksik gün bildirimine esas belgenin her zaman düzenlenebilir nitelikte olmaması durumunda ise SGK tarafından kabul edilerek işlem yapılır.
ÖRNEK (4) – (X) Ltd. Şti. ye ait işyerinde çalışan (A) haziran ayında 3 gün istirahat raporu ve 5 gün ücretsiz izin kullanmıştır. Sigortalı (A) Haziran ayında 25 gün bildirilmeli, eksik gün nedeni olarak 12 kodlanmalı, EK 10 Eksik gün bildirim formu ile ekinde istirahat raporu ve ücretsiz izin belgesi Temmuz ayının 23 üne kadar işyerinin bağlı bulunduğu Sosyal Güvenlik İl/Merkez Müdürlüğüne verilmelidir.
ÖRNEK (5) – Örnek (4) deki sigortalıya ait eksik gün bildirim formunun ve istirahat raporunun süresinde SGK’nın ilgili birimine verildiği, ücretsiz izin belgesinin ise unutulduğu durumda, SGK işverenden 5 günlük ek aylık prim hizmet belgesi talep edecektir. Süresi geçtiğinden ücretsiz izin belgesi ibraz edilse dahi kabul edilmeyecektir. (belgenin verilme süresinden önce noterden tasdik ettirilenler hariç) Bu durumda ek aylık prim hizmet belgesi resen düzenlenecektir.
ÖRNEK (6) – Örnek (4) deki sigortalıya ait istirahat raporunun süresi dışında verilmesi durumunda ise, belge SGK tarafından işleme alınacak, resen aylık prim hizmet belgesi düzenlenmeyecektir.
V. EKSİK GÜN BİLDİRİMİNDE YAPILAN DEĞİŞİKLİK VE İŞVERENLERE FAYDASI
12.05.2010 tarihli resmi gazetede yayımlanan Sosyal sigorta İşlemleri yönetmeliğinin ekinde bulunan 4/a sigortalıları için aylık prim hizmet belgesinin(6)şeklinde değişiklik yapılmıştır. Daha önceki uygulamada sadece eksik gün nedeni aylık prim hizmet belgesine kodlanırken yeni uygulamada eksik gün sayısı da belirtilecektir.
Eksik gün sayısının aylık prim hizmet belgesine yazılması ile, işverenlerin hatalı bildirimlerinin önüne geçilecektir. Sistem sigortalının bildirilen gün sayısı ile eksik gün hanesine yazılan eksik gün sayısını toplayacak ve ayın kaç günden oluştuğuna ve sigortalının o ayda işe giriş ve işten çıkışına göre hata olup olmadığını kontrol edecektir. Dolayısıyla hatalı (eksik) veri girişine sistem tarafından izin verilmeyecektir.
Uygulamada sıkça karşılaşılan, özellikle de 31 günden oluşan aylarda yapılan eksik bildirim hataları önlenmiş olacaktır. Dolayısıyla işverenler yapılan basit hatalar nedeniyle idari para cezası ile karşı karşıya kalmaktan kurulacaklardır.
Şunu da unutmamak gerekir ki, Eksik gün nedeni ve eksik gün sayısı Aylık prim hizmet belgesine doğru olarak yazıldığı halde, Eksik gün bildirim formu ve dayanağı belgeler süresi içinde SGK’ya verilmez ise, bu durumda idari para cezası ile karşılaşılabilecektir.
VI. SONUÇ
12.05.2010 tarihli resmi gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren, Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 9 numaralı ekinde bulunan AYLIK PRİM HİZMET BELGESİNDE şekil değişikliği yapılmış, daha önce sadece eksik gün nedeni belirtilmekte iken, yeni düzenleme ile eksik gün sayısının da belirtilmesi sağlanmıştır. Bu uygulama ile hatalı girişler engellenerek işverenlerin hatalı giriş nedeniyle idari para cezası ve gecikmiş prim ve gecikme zammı ile karşı karşıya kalmalarının önüne geçilmiştir.
Eksik gün sayısının aylık prim hizmet belgesinde belirtilmesi ve sistemin gün sayısı toplamını kontrol ederek hatalı girişleri engellemesi işverenler açısından oldukça faydalı ve yerinde bir uygulamadır.
———
KAYNAKÇA:
1. Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği, Resmi Gazete 12.05.2010
2. DEMİRCİ Eyüp Sabri, Yaklaşım Dergisi, 211. Sayı
3. www.mevzuat.gov.tr
4. Aylık Prim Ve Hizmet Belgesinin Sosyal Güvenlik Kurumuna Verilmesine Ve Primlerin Ödenme Sürelerine Dair Usul Ve Esaslar Hakkında Tebliğ, Resmi Gazete, 28.09.2008
—————————-
DİPNOTLAR:
(1) KELEŞ S. Mehmet, Yaklaşım Dergisi, Haziran 2010
(2) 12.05.2010 tarih 27579 sayılı resmi gazetede yayımlanmıştır.
(3) 28.09.2008 tarih 27011 sayılı resmi gazetede yayınlanan Aylık Prim Ve Hizmet Belgesinin Sosyal Güvenlik Kurumuna Verilmesine Ve Primlerin Ödenme Sürelerine Dair Usul Ve Esaslar Hakkında Tebliğin 28.09.2009 tarih 27360 sayılı resmi gazetede yayınlanan tebliğle değiştirilen şekli.
(4) 28.09.2008 tarih 27011 sayılı resmi gazetede yayınlanan Aylık Prim Ve Hizmet Belgesinin Sosyal Güvenlik Kurumuna Verilmesine Ve Primlerin Ödenme Sürelerine Dair Usul Ve Esaslar Hakkında Tebliğ
(5) Kamu işyerleri ile toplu iş sözleşmesi imzalanan işyerlerinin, sigortalıların eksik çalışma nedenlerini aylık prim ve hizmet belgelerinde kodlamaları yeterli olup, bu durumu kanıtlayıcı belge ibraz etmeleri zorunlu değildir. (SSİY 102. madde, 14. fıkra)
(6) SSİY, EK-9
S.Mehmet KELEŞ
Manisa Sosyal Güvenlik İl Müdür Yrd.V.
http://www.bilgilidenetim.com/
10:00
Amortismana Tabi İktisadi Kıymet Satışları Muhasebe Kaydı
Written By Muhasebe37 on 3 Ocak 2015 Cumartesi | 10:00
Maliye Bakanlığı tarafından 10/06/2014 tarihinde KDV-66 /2014-1 sayı ile KATMA DEĞER VERGİSİ SİRKÜLERİ/66 yayınlanmış bulunmaktadır. 66 No.lu sirkülerin 3. Bölümünde ATİK (Amortismana Tabi İktisadi Kıymet) Satışlarına ilişkin açıklamalarda bulunulmuş ve 1. No.lu Katma Değer Vergisi beyannamesine “Amortismana Tabi Sabit Kıymet (Taşınmaz, Taşıt Araçları, Demirbaş, Makine ve Teçhizat) Satışları” satırı eklenerek “Matrah” ve “Vergi” tutarları ayrıca yazılması talep edilmektedir. Böylece Amortismana Tabi İktisadi Kıymet Satışlarından kaynaklanan KDV tutarları “İlave Edilecek KDV” alanından ayrıştırılarak beyanname üzerinde ayrıca gösterilmesi sağlanmış bulunmaktadır. 02/06/2014 tarihinde beyanname düzenleme programı versiyon değişikliği ile Haziran/2014 döneminden itibaren ATİK satışları ayrıca bildirilmek durumundadır.
Katma Değer Vergisi 66 No.lu sirkülerin 3. bölümünde; “Mükelleflerin amortismana tabi iktisadi kıymet satışları 1 no.lu KDV beyannamesinin "Matrah" kulakçığının "Diğer İşlemler" tablosunda "503" kodlu "Amortismana tabi sabit kıymet (taşınmaz, taşıt araçları, demirbaş, makine ve teçhizat vb.) satışları" satırında beyan edilecektir. Bu satışlar nedeniyle hesaplanan KDV'nin 1 no.lu KDV beyannamesinin "Matrah" kulakçığındaki "İlave edilecek KDV" satırına yazılmak suretiyle beyanı mümkün değildir.” denilmektedir. Söz konusu açıklamalar muhasebe kayıtlarında herhangi bir değişikliğe sebep olmamaktadır. Ancak Haziran/2014 döneminden bugüne kadar bazı işletmelerde söz konusu beyanname değişikliği neticesinde ATİK satışlarına ilişkin muhasebe kayıtlarında değişiklik yapıldığı gözlemlenmiştir. Bazı paylaşım sitelerinde söz konusu değişikliğe ilişkin muhasebe kaydı;
120 ALICILAR
257 BİRİKMİŞ AMORTİSMANLAR
600/602 YURTİÇİ/DİĞER SATIŞLAR
391 HESAPLANAN KDV
255 DEMİRBAŞLAR
623 DİĞER SATIŞLARIN MALİYETİ
şeklinde anlatılmakta olup, kesinlikle hatalıdır. Bu şekilde kayıt atılması gerektiği görüşüne sahip olanların gerekçesine bakıldığında KDV1 beyannamesinde “Teslim ve Hizmetlerin Karşılığını Teşkil Eden Bedel” alanının Aralık ayındaki kümülatif tutarı ile Gelir Tablosunda 60 BRÜT SATIŞLAR alanının tutarlı olması gereği ile 600 Yurtiçi Satışlar ve 602 Diğer Gelirler hesaplarına toplam satış bedellerinin kaydedilmesi görüşündeler.
Öncelikle Katma Değer Vergisi 66 No.lu sirkülerde yapılan değişikliğe paralel, Tek Düzen Uygulama Genel Tebliği’nde herhangi bir değişikliğe gidilmemiştir. Hesap açıklamaları incelendiğinde;
60. BRÜT SATIŞLAR
İşletmenin esas faaliyetleri çerçevesinde satılan mal yada hizmetler karşılığında alınan yada tahakkuk ettirilen toplam değerleri kapsar. Satılan mal ve hizmetlerle ilgili sübvansiyonlar, satış tarihindeki vade farkları, ihracatla ilgili dönem içinde ortaya çıkan kur farkları, vergi iadeleri brüt satışlar içinde gösterilir. Brüt Satışlara Katma Değer Vergisi dahil edilmez.
Brüt Satışlar; yurtiçi satışlar, yurtdışı satışlar ve diğer gelirler şeklinde bölümlenir.(2)
60. BRÜT SATIŞLAR
İşletmenin esas faaliyetleri çerçevesinde satılan mal yada hizmetler karşılığında alınan yada tahakkuk ettirilen toplam değerleri kapsar. Satılan mal ve hizmetlerle ilgili sübvansiyonlar, satış tarihindeki vade farkları, ihracatla ilgili dönem içinde ortaya çıkan kur farkları, vergi iadeleri brüt satışlar içinde gösterilir. Brüt Satışlara Katma Değer Vergisi dahil edilmez.
602. DİĞER GELİRLER
İşletmenin korunması, ihracatı teşvik ya da hükümet politikasına uyma zorunluluğu karşısında oluşan işletmenin faaliyet hasılatındaki düşüklüğü veya faaliyet zararını gidermek için, sermaye katkısı niteliğinde olmayan, mali yardımlar (sübvansiyonlar), devletin bazı malları vergi, resim, harç ve benzeri yükümlülüklerden istisna etmesi yoluyla yaptığı yardımlar (vergi iadeleri) ve satış tarihindeki vade farkları, ihracatla ilgili fiyat istikrar destekleme primi vb.. hasılat kalemleri bu hesapta izlenir.
623. DİĞER SATIŞLARIN MALİYETİ (-)
İşletmenin esas faaliyet konusu ile ilgili diğer satış gelirlerinin elde edilmesi için yapılan giderlerin izlendiği hesaptır.
679. DİĞER OLAĞANDIŞI GELİR VE KÂRLAR
Yukarıdaki hesap kalemleri dışında kalan ve arızi bir karakter taşıyan duran varlık satışlarından doğan kârlar gibi gelir ve kârların yer aldığı hesap kalemidir.
689. DİĞER OLAĞANDIŞI GİDER VE ZARARLAR
Yukarıda tanımlanan hesaplar kapsamı dışında kalan diğer olağan dışı gider ve zararlardan oluşur.
şeklindedir. 60. BRÜT SATIŞLAR hesap grubunun açıklamasında “İşletmenin esas faaliyetleri çerçevesinde satılan mal yada hizmetler karşılığında alınan yada tahakkuk ettirilen toplam değerleri kapsar.” 623. DİĞER SATIŞLARIN MALİYETİ (-) hesabının açıklamasında da aynı şekilde “İşletmenin esas faaliyet konusu ile ilgili diğer satış gelirlerinin elde edilmesi için yapılan giderlerin izlendiği hesaptır.” Şeklindeki hesap açıklamaları, duran varlık satışlarının 600 Yurtiçi Satışlar ve 602 Diğer Gelirler hesaplarına kaydedilmemesi gerektiğini göstermektedir.
Diğer taraftan Katma Değer Vergisi beyannamesinde yapılan ayrıştırma neticesinde “Teslim ve Hizmetlerin Karşılığını Teşkil Eden Bedel” alanının Gelir Tablosunda Brüt Satışlar alanı ile tutarsız olmasında herhangi bir sakınca olmayıp, İdare söz konusu tutarsızlığın ATİK satışlarından kaynaklandığını bilmektedir. Zaten yapılan bu ayrıştırma uygulamada birliğin sağlanması ve çapraz kontrole olanak vermesi için yapılmıştır. Bu nedenle ATİK satışı yapan bir işletmenin Satışlar hesabına kayıt yaparak İdarenin yapmış olduğu düzenlemenin aksine bir uygulama hatası ile İdarenin düzeltmesini tekrar hatalı hale getirecektir.
Sonuç olarak; ATİK satışlarında Katma Değer Vergisi 66 No.lu sirküler ile sadece beyannameye yeni alan eklenerek ayrıntı istenmiş olup, muhasebe kayıtlarında herhangi bir değişiklik yoktur. Bulunduğumuz ayın yılın son ayı olması ve 2014 yılını artık kapatmak üzere olduğumuzdan ATİK satış muhasebe kaydında değişiklik yapanların (600-602 hesap kullananlar) düzeltme kaydı ile düzeltmelerinin, önümüzdeki dönemlerde İdareye açıklama ve düzeltme beyanı göndermek durumunda da kalmamaları açısından önem arz ettiği düşüncesindeyim.
Olması gereken muhasebe kaydı;
İLGİLİ BİLANÇO HESABI (136-100-102 vb.)
257 BİRİKMİŞ AMORTİSMANLAR
679 DİĞER OLAĞANDIŞI GELİR VE KARLAR (Satış karı olması durumunda)
255 DEMİRBAŞLAR
391 HESAPLANAN KDV
689 DİĞER OL. DIŞI GİD. VE ZAR. (Satış zararı olması durumunda)
Ercan İzci
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi
Bilim Uzmanı
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi
Bilim Uzmanı
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
Etiketler:
amortisman,
kayıt,
Makale
09:55
Hibe Kredileri ve Devlet Teşviklerinin, Gelir veya Öz Kaynak Olarak Değerlendirilmesi ve Muhasebeleştirilmesi
Devlet teşviklerinin muhasebeleştirilmesinde iki farklı yaklaşım görülmektedir.
(1) Gelir Yaklaşımı:
(1.1) Devlet teşvikleri işletme’ye sermaye koyan ortaklar dışından sağlandığı için, bir veya birden fazla hesap dönemlerinde dışarıdan kaynak olarak sağlandığından ilgili dönemlerde gelir kaydedilmelidir.
(1.2) Devlet teşvikleri ( Yurt dışı AB fonları dahil ) kısmen veya tamamen hibe Niteliğin’de karşılıksız teşviklerdir. Önceden yasal şartları konulmuş yükümlülükleri yerine getiren işletmeler, kısmen veya tamamen hibe niteliğindeki karşılıksız teşvikleri almaya hak kazanmaktadırlar. Kısmen veya tamamen hibe niteliğindeki karşılıksız teşvikleri almaya hak kazanan işletmeler, bu şekilde gelir elde etmektedirler, ve bu gelirlerin karşılığı ile işletmeye yapılan yatırım ve harcamalar giderlerle karşılaştırılmaktadır.
Hibe teşvikler Gelir (602-Hesap) olarak muhasebeleştirilmeli buna karşılık; bu teşvik ile yapılan harcamalar ise Gider ( 7’li grupta Gider hesapları, yatırımlardan ayrılan Amortismanlar gibi) olarak muhasebeleştirilmelidir.
Örnek: “A” Ltd.Şti. 15.11.2014 tarihinde Hayvancılık Tesisi kurmak üzere kaynağı AB fonlarından karşılanan Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı vasıtası ile 500.000,00TL Tesis yatırımı için Hibe kredisi almıştır. Bu durumuda ; “A” Ltd.Şti . 31.12.2014 Gelir Tablosuna almış olduğu Hibe kredisini gelir kaydedecektir.
---------------------------------15.11.2014---------------------------------
102-Bankalar………………500.000,00
602-Diğer Gelirler………………500.000,00
“A” Ltd.Şti. almış olduğu hibe kredisi ile Hayvancılık Tesisi için 450.000,00 TL tesis yatırımı yapmış, 50.000,00TL için ise diğer giderler için harcama yapmıştır.
Bu durumda muhasebe kaydı şöyle yapılacaktır,
-------------------------------////---------------------------------------------
770-Genel Giderler…………………..50.000,00
253-Makine ve Tesisler………………450.000,00
102-Bankalar……………………….500.000,00
-----------------------------------------------------------------------------------
450.000,00TL tutarında tesis yatırımı faydalı ömrü dikkate alınarak Amortisman yöntemi ile Gider Kaydı yapılacaktır ilk yıl ayrılacak Amortisman tutarının faydalı ömrünün 10 yıl olduğu görülmüş ve 45.000,00TL olarak hesaplanmıştır.
--------------------------///////-----------------------------------------------------
770.001 Amortisman Giderleri………45.000,00
257-Birikmiş Amortismanlar………………..45.000,00
----------------------------------------------------------------------------------------
(1) Öz kaynak Yaklaşımı
(2.1) İşletmelerin yatırım yapmak amacıyla bir almış oldukları Hibe Krediler sermaye olarak Öz kaynak olarak muhasebeleştirilmelidir.
Gelir yaklaşımında; Hibe teşvikler Gelir tablosuna yansıtılacaktır.
Öz kaynak yaklaşımında ise Hibe teşvikler Bilanço’ya yansıtılacaktır.
(2.2) Özkaynak yaklaşımına göre; elde edilmiş bir gelir yoktur, alınan Hibe Krediler, işletme sermayesi olarak, Tesis ve Yatırıma dönüştürülmüştür. Bu durumda Bilanço’da Öz kaynaklar içinde yer almalıdır.
Örnek: “B” Ltd.Şti. 2014 yılında Hayvancılık tesisi için; 500.000,00TL Hibe kredisi almıştır. Almış olduğu krediyi Makine ve Tesislere harcamıştır. Hibe Kredisini fon kaynağı olarak değerlendirerek Öz kaynaklarda muhasebeleştirmiştir.
--------------------------------------15.11.2014-----------------------------
102-Bankalar……………….500.000,00
549-Özel Fonlar……………500.000,00
--------------------------------------------------------------------------
Öz kaynaklar hesabında yer alan Hibe Krediler, Sermaye’nin bir unsuru olarak değerlendirilecek ve ileride Sermaye’ye ilave edilebilecektir.
SONUÇ:
(1) AB Hibe Kredisi alan İşletmeler için; TÜRMOB’un görüş talebine karşılık, Maliye Bakanlığı’nın verdiği görüş yazısında AB Hibeleri kullanan KOBİ’lerin Gelir Yaklaşımına uygun olarak muhasebeleştirme işlemlerini yapmalarının uygun olacağı belirtilmiştir.([1])
(2) 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 262 nci maddesinde; "Maliyet bedeli, iktisadi bir kıymetin iktisap edilmesi veyahut değerinin artırılması münasebetiyle yapılan ödemelerle bunlara müteferri bilumum toplamını ifade eder." hükmü yer almıştır.
Bu madde ile iktisadi kıymetlerin maliyet bedellerin tesbitinde, fiili maliyetin esas alınması öngörülmüştür. Dolayısıyla yatırımcı adına tahakkuk ettirilen destekleme primleri, sabit yatırımların maliyet bedelini azaltıcı bir unsur olduğundan, mükelleflerce bu primler, tahakkuk ettirildikleri tarihte gerçekleştirilmiş olan sabit yatırımların maliyet bedelinden indirilebilir.
Bu durumda, sabit kıymetin maliyet bedeli; indirilen destekleme priminden sonraki miktar olacağından, bu usulü seçen mükellefler, sabit yatırımın toplam bedelinden, alınan primin düşülmesinden sonra kalan değeri sabit yatırımın değeri olarak aktiflerine kaydedecektir.
Aktife kaydedilen bu değer üzerinden amortisman ayıracaklar ve bu değer üzerinden de yatırım indiriminden yararlanacaklardır.([2])
Ancak, isteyen mükellefler, tahakkuk eden destekleme primlerini, sabit yatırımların maliyet bedellerinden düşmeden doğrudan hasılat olarak da yazabilirler.
Tahakkuk tarihi ise, söz konusu primlerin T.C. Merkez Bankasınca yatırımcı kuruluşa ödenebilir hale geldiği tarihidir.
Hibe Kredileri’nin yatırımları teşvik amacı taşıması nedeniyle amaca uygun kamu yararı gözönüne alınarak muhasebeleştirilmesi daha doğru olacağı görüşündeyim.
Çünkü; alınan Hibe Kredisi İşletme bünyesinde Bilanço’nun Aktifinde yer alan bir unsur olacak, bunun karşılığında alınan Hibe Kredisi ise Öz kaynaklar için Özel Fonlar Hesabında Sermaye’nin bir unsuru olacaktır.
Vergi Usul Kanunan’da olayın geçek mahiyeti esastır ifadesinden hareket ile gerçek ve fiili durum böyledir.
Gelir ise bir takvim yılı içinde Hasılat ile Giderlerin bir farkıdır. Öz Kaynak yaklaşımını; VUK. 176 No’lu Genel Tebliğ hukuki anlamda desteklediği görüşündeyim.
VUK.GT.176.’dan; Hibe Kredilerinin muhasebeleştirilmesinde; her iki yaklaşım olan,Gelir yaklaşımı ile Öz Kaynak yaklaşımının tercihinin mükellefe seçme hakkı tanıdığı Sonucu çıkmaktadır.
Adnan Dede
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi
([1]) Maliye Bakanlığı 07.02.2008 tarih ve B.07.01.GIB.0.07.31/3185-186 sayılı görüş yazısı
TÜRMOB Gelen evrak tarihi:11/02/2008 sayısı:2319
(2)Vergi Usul Kanunu 176 Sıra No’lu Genel Tebliği
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
09:43
Fazla Çalışma İle İlgili İşçiden Ocak Ayı İçerisinde “Onay” Alınması
1- GİRİŞ
İş hukukunda, “fazla çalışma” kavramı, İş Kanununun 41-43.madde hükümlerinde düzenlenmiştir. Ayrıca, Deniz İş Kanununda md.28.de, Basın İş Kanunundan ise, 1.md.düzenlenmiştir (1). Diğer yandan, İş Kanununa ilişkin Fazla Çalışma ve Fazla Sürelerle Çalışma Yönetmeliği de yayımlanmış bulunmaktadır (2).
İş görenlerce, “fazla mesai” olarak adlandırılan “fazla çalışma” haftalık 45 saati aşan çalışmalara İş Kanununda verilen isimdir. Her bir saat fazla çalışma için verilecek, ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının %50 arttırılması suretiyle ödeneceğini ifade etmektedir (3).
İş görenlerce, “fazla mesai” olarak adlandırılan “fazla çalışma” haftalık 45 saati aşan çalışmalara İş Kanununda verilen isimdir. Her bir saat fazla çalışma için verilecek, ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının %50 arttırılması suretiyle ödeneceğini ifade etmektedir (3).
Ülkenin genel menfaatleri veyahutta işin niteliği veya ücretinin arttırılması gibi sebeplerle fazla çalışma yapılabilir. Fazla çalışma, yasada yer alan şartlar dahilinde, haftalık 45 saati aşan çalışmalardır. İş Kanununun 63.md.göre, denkleştirme esasının uygulandığı hallerde, işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık iş süresini aşmamak koşulu ile, bazı haftalarda toplam 45 saati aşsa dahi bu çalışmalar fazla çalışma sayılmaz (4).
2- FAZLA ÇALIŞMA SÜRELERİ NEDİR?
Haftalık çalışma süresinin sözleşmelerle 45 saatin altında belirlendiği durumlarda yukarıda belirtilen esaslar dahilinde uygulanan ortalama haftalık çalışma süresini aşan ve 45 saate kadar yapılan çalışmalar “fazla çalışma” değil “fazla sürelerle çalışma” sayılmıştır. Fazla sürelerle çalışmalarda, her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının %25 yükseltilmesiyle ödenir. Bu hükümle, yapılan fazla çalışmanın niteliğinde bir değişiklik olmamasına rağmen, ücrette farklılaşma yapılarak, adeta sözleşmelerle belirlenecek haftalık çalışma süresinin, 45 saatin altında olmaması dayatılmaktadır. Bu dayatma, sözleşme yapma özgürlüğü açısından Anayasa’nın 48 ve 53. maddelerine aykırılık oluşturduğu gibi, serbest toplu pazarlık sistemine de dolaylı bir müdahale anlamına gelmektedir (5).
Haftalık çalışma süresinin sözleşmelerle 45 saatin altında belirlendiği durumlarda yukarıda belirtilen esaslar dahilinde uygulanan ortalama haftalık çalışma süresini aşan ve 45 saate kadar yapılan çalışmalar “fazla çalışma” değil “fazla sürelerle çalışma” sayılmıştır. Fazla sürelerle çalışmalarda, her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının %25 yükseltilmesiyle ödenir. Bu hükümle, yapılan fazla çalışmanın niteliğinde bir değişiklik olmamasına rağmen, ücrette farklılaşma yapılarak, adeta sözleşmelerle belirlenecek haftalık çalışma süresinin, 45 saatin altında olmaması dayatılmaktadır. Bu dayatma, sözleşme yapma özgürlüğü açısından Anayasa’nın 48 ve 53. maddelerine aykırılık oluşturduğu gibi, serbest toplu pazarlık sistemine de dolaylı bir müdahale anlamına gelmektedir (5).
3- FAZLA ÇALIŞMA ÜCRETİ VEYA SERBEST ZAMAN NEDİR?
Her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının %50 yükseltilmesi suretiyle ödenir (6).
Her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının %50 yükseltilmesi suretiyle ödenir (6).
Fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma yapan işçi isterse, bu çalışmalar karşılığı zamlı ücret yerine, fazla çalıştığı her saat karşılığında bir saat otuz dakikayı, fazla sürelerle çalıştığı her saat karşılığında bir saat onbeş dakikayı “serbest zaman” olarak(İş K.md.41/IV.) İşçi hak ettiği serbest zamanı altı ay zarfında, çalışma süreleri içinde ve ücretinde bir kesinti olmadan kullanır. İşverenler işçileri iş olduğunda, fazla çalışma ücreti ödemeden, günde 11 saate kadar çalıştırabilecekler; buna karşılık, iş olmadığı zaman “git evde dinlen” diyebileceklerdir (7).
4- FAZLA ÇALIŞMANIN YASAKLANDIĞI İŞLER VE KİŞİLER KİMLERDİR?
a) Sağlık kuralları bakımından günde en çok 7,5 saat veya daha az çalışılması gereken işlerde fazla çalışma yapılamaz(8).
a) Sağlık kuralları bakımından günde en çok 7,5 saat veya daha az çalışılması gereken işlerde fazla çalışma yapılamaz(8).
b) Gece çalışmalarında olağan fazla çalışma yapılamaz. Kadın işçilere ne sebeple olursa olsun, gece döneminde fazla çalışma yaptırılamaz (9).
c) Kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalıştırılan işçilere fazla sürelerle çalışma da yaptırılamaz (10).
d) 18 Yaşından küçük olanlar fazla çalışma yapamaz (11).
d) 18 Yaşından küçük olanlar fazla çalışma yapamaz (11).
e) İş sözleşmesi veya toplu iş sözleşmesi ile önceden veya sonradan fazla çalışmayı kabul etmiş olsalar bile sağlıklarının elvermediği işyeri hekiminin veya Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı hekiminin, bunların bulunmadığı yerlerde herhangi bir hekimin raporu ile belgelenen işçiler (12).
f) İş Kanunu’nun 88.maddesinde öngörülen Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelikte belirtilen gebe, yeni doğum yapmış ve çocuk emziren işçiler (13).
f) İş Kanunu’nun 88.maddesinde öngörülen Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelikte belirtilen gebe, yeni doğum yapmış ve çocuk emziren işçiler (13).
5- FAZLA ÇALIŞMA HAKKINDA YENİ YILDA İŞÇİLERDEN ONAY ALMAK ZORUNLU MUDUR?
Fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışma yaptırmak için işçinin yazılı onayının alınması gerekmektedir. Fazla Çalışma ve Fazla Sürelerle Çalışma Yönetmeliği’nin 9.maddesinde, fazla çalışma ihtiyacı olan işverenin fazla çalışma onayını her yıl başında işçilerden yazılı olarak alması gerektiği belirtildiğinden işçilerin onaylarının alınması gereklidir. Dolayısıyla, 2007 yılında işverenlerin işçilerine fazla çalışma yaptırmayı düşünmeleri halinde işçilerden ocak ayı içinde fazla çalışma yapmayı kabul ettiklerine dair yazı alınmalıdır.
Zorunlu nedenlerle veya olağanüstü durumlarda yapılan fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışma için bu onay aranmayacaktır.
Fazla çalışma ihtiyacı olan işverence bu onay her yıl başında işçilerden yazılı olarak alınır ve işçi özlük dosyasında saklanır. İşveren, fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışma yaptırdığı işçilerin bu çalışma saatlerini gösteren bir belge düzenlemek, imzalı bir nüshasını işçinin özlük dosyasında saklamak zorundadır. İşçilerin işlemiş olan fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışma ücretleri normal çalışmalarına ait ücretlerle birlikte ödenir. Bu ödemeler, ücret bordrolarında ve İş Kanunu uyarınca işçiye verilmesi gereken ücret hesap pusulalarında açıkça gösterilmelidir (14).
6- ÇSGB BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN FAZLA ÇALIŞMA İZNİ ALMAYA GEREK BULUNMAMAKTADIR
1475 sayılı İş Kanunu’na göre işverenler, fazla çalışmaya başlamadan önce işyerinin bağlı bulunduğu bölge müdürlüğüne başvuruda bulunarak “fazla çalışma izni” almak zorunda iken 4857 sayılı yeni İş Kanunu’nda işverenlerin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürlüğü’nden fazla çalışma izni almalarına ilişkin bir hüküm bulunmadığından 10.06.2003 tarihinden itibaren fazla çalışma izni alınmasına gerek bulunmamaktadır (15).
7- HAFTA TATİLİNDE FAZLA ÇALIŞMA ÜCRETİ NE OLACAKTIR?
Esasen hafta tatilinde işçilerin çalıştırılması yasaktır. Yani, asıl olan işçinin hafta tatilinde dinlendirilmesidir. Ancak, iş yoğunluğu veya çeşitli nedenlerle hafta tatilinde çalışan işçilere, normal ücretine ilave olarak her bir saat fazla çalışma için normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde elli yükseltilmesi suretiyle hesaplanacaktır (16).
Nazlı Gaye Alpaslan
Avukat
Avukat
(1) ŞAKAR Müjdat, “Gerekçeli ve İçtihadlı İş Kanunu Yorumu” Yaklaşım Yay.2006, Ankara, s.417
(2) Bu yönetmelik için bkz.R.G.06/04/2004 gün ve 25425 s.
(3) İş Kanunu md.41/II
(4) İş Kanunu md.41/I
(5) ŞAKAR age.s.418
(6) İş Kanunu md.41/II
(7) İş Kanunu md.41/IV
(8) Sağlık Kuralları Yönetmeliği md.7
(9) Kadın İşçilerin Gece Postalarında Çalıştırılma Koş.Hk.Yönet.md.5
(10) Fazla Çalışma Yönet.md.8/d
(11) Fazla Çalışma Yönet.md.8/a
(12) Fazla Çalışma Yönet.md.8/b
(13) Fazla Çalışma Yönet.md.8/c
(14) KURT Resul, “Yeni Yılda İşçilerden Fazla Çalışma Onayı Almayı Unutmayın”, Dünya Gazetesi, 29/12/06
(15) KURT Resul, Dünya Gazetesi, 29/12/06
(16) KURT Resul, Dünya Gazetesi, 29/12/06
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
Etiketler:
fazla mesai,
Makale,
SGK
10:02
dar malın teslimi durumunda, Katma Değer
Vergisi Kanunu’nun 10/a maddesi hükmü uyarınca, vergiyi doğuran olay
gerçekleşeceğinden daha önce belgeye bağlanmayan bu teslimlere ilişkin
fatura ve benzeri vesikaların, hediye çeklerini kişilere veren firmalar
adına düzenlenmesi gerekmekte olup, hediye çeklerini ibraz eden
kişilere yapılan teslim ve hizmet ifaları sırasında ayrıca bu kişiler
adına fatura ya da fatura yerine geçen bir vesika düzenlenmesine gerek
bulunmamaktadır...."
Nuruosmaniye Vergi Dairesi Başkanlığının 13.08.1998 tarih ve 15424 sayılı muktezasında,
"hediye çeklerinin müşteri firmaya tesliminin, mal teslimi olarak değerlendirilemeyeceği için KDV'''ye tâbi olmadığı"...
Hediye çekinin birkaç uygulamasına ilişkin hususlar açıklandığı gibidir. Ancak belirtmek yerinde olacaktır ki, uygulamada hediye çekleri yada kupon uygulamaları açısından sayısız yöntem bulunmaktadır. Burada önemli hususlardan birisi uygulamaların hukuki açıdan ticari teamüller çerçevesinde olmasıdır. Ve unutulmamalıdır ki, her bir değişik uygulama vergisel hususların farklı olarak değerlendirilmesini gerektirecektir.
Altuğ Özöğüt
SMMM / Tax Manager
altugozogut@hsyaudit.com
Hediye Çeki Uygulamasında KDV
Written By Muhasebe37 on 5 Kasım 2014 Çarşamba | 10:02
Günümüz ekonomik koşullarında, firmaların yaptıkları satışlar konusunda
giderek daha sert bir yarışa girdiği ortadadır. Bu sert rekabet
ortamında satışları arttırmak amaçlı pek çok stratejinin uygulandığını
görmekteyiz. Bu stratejilerden yaygın olarak kullanılanlarından birisi
de hediye çeki uygulamasıdır. Uygulamada, firmanın kendi bünyesinde
çıkardığı hediye çeklerini yine kendi satışlarında kullanabildiği örneği
gibi kendisinden bağımsız bir başka firmanın da uygulama içinde yer
aldığı örnekler bulunmaktadır.
Hediye çeki uygulama konusunda en çok tartışılan konulardan birisi Katma Değer Vergisi hususudur. Hediye çekinin tesliminde KDV hesaplanmalı mıdır?
3065 sayılı KDV kanunun 1. maddesinde ticarî, sınaî, ziraî faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin KDV'ye tabi olduğu yer almaktadır. Maddede geçen teslim yine aynı kanunun 2. maddesinde açık olarak tanımlanmıştır. Buna göre teslim; bir mal üzerindeki tasarruf hakkının malik veya onun adına hareket edenlerce, alıcıya veya adına hareket edenlere devredilmesidir.
Firma tarafından, ilerleyen dönemlerdeki satışları arttırma maksatlı dağıtılan çeklerin herhangi bir malın satışı yada hizmetin ifası anlamına gelmediği açıktır. Bu sebeple bu çeklerin teslimi konusunda KDV söz konusu olmayacaktır. Ticari teamüllere aykırı olmayacak şekilde belli bir oranda indirim yapılmasını sağlayacak bir hediye çeki, kullanım aşamasında, alınan mal ya da hizmet bedeline göre satış iskontosu olarak değerlendirilebilir. Peki, bağımsız bir işletmenin ticari satışlarını arttırmak amaçlı bir başka firmada kullanılmak üzere, kullanıldığında bedelini ödeme taahüdü ile aldığı ve müşterilerine bedelsiz verdiği hediye çeki yada kupon tesliminde durum ne olacaktır? Maliyenin bu konudaki görüşü de yine yukarıdaki açıklamalarla çelişmeyecek niteliktedir. Bir başka firmada kullanılmak üzere verilecek bir hediye çeki uygulamasında, çekin gerek karşı firmadan teslim alınması gerekse müşteriye teslimi an itibariyle herhangi bir mal teslimi ve hizmet ifası oluşturmamaktadır. KDV'yi doğuran olay hediye çeki karşılığı malın satışı ya da hizmetin ifası sırasında gerçekleşmiş olacaktır.
Konu ile ilgili Maliye bakanlığından talep edilen muktezalarda durumlar şu şekilde sonuçlanmıştır;
İstanbul Defterdarlığı'''nın 06.03. 2003 tarih ve 1190 sayılı muktezasında;
".... hediye çeki teslimi bir mal veya hizmetin karşılığı olmadığından KDV ye tabi olmayacak, çeklerin müşteriye verilmesi aşamasında bu çeklere ilişkin olarak fatura düzenlenmeyeceği gibi KDV de hesaplanmayacaktır"
26.01.2001 tarih ve 5166 sayılı Maliye Bakanlığı muktezasında;
".... herhangi belirli bir mal teslimi ve hizmet ifasını göstermeyen hediye çeklerinin verilmesi ile katma değer vergisi yönünden vergiyi doğuran olay gerçekleşmemektedir. Bu nedenle, hediye çeki dağıtan firmaların, hediye çeklerini dekont vererek belgelendirmesi ve alınan bedelleri de "avans" olarak muhasebeleştirmesi gerekmektedir.
Dekont verilmek suretiyle belgelendirilen ve “avans” olarak muhasebeleştirilen hediye çeklerinin, nihai tüketiciler tarafından ibraz edilerek çek tutarı ka
Hediye çeki uygulama konusunda en çok tartışılan konulardan birisi Katma Değer Vergisi hususudur. Hediye çekinin tesliminde KDV hesaplanmalı mıdır?
3065 sayılı KDV kanunun 1. maddesinde ticarî, sınaî, ziraî faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin KDV'ye tabi olduğu yer almaktadır. Maddede geçen teslim yine aynı kanunun 2. maddesinde açık olarak tanımlanmıştır. Buna göre teslim; bir mal üzerindeki tasarruf hakkının malik veya onun adına hareket edenlerce, alıcıya veya adına hareket edenlere devredilmesidir.
Firma tarafından, ilerleyen dönemlerdeki satışları arttırma maksatlı dağıtılan çeklerin herhangi bir malın satışı yada hizmetin ifası anlamına gelmediği açıktır. Bu sebeple bu çeklerin teslimi konusunda KDV söz konusu olmayacaktır. Ticari teamüllere aykırı olmayacak şekilde belli bir oranda indirim yapılmasını sağlayacak bir hediye çeki, kullanım aşamasında, alınan mal ya da hizmet bedeline göre satış iskontosu olarak değerlendirilebilir. Peki, bağımsız bir işletmenin ticari satışlarını arttırmak amaçlı bir başka firmada kullanılmak üzere, kullanıldığında bedelini ödeme taahüdü ile aldığı ve müşterilerine bedelsiz verdiği hediye çeki yada kupon tesliminde durum ne olacaktır? Maliyenin bu konudaki görüşü de yine yukarıdaki açıklamalarla çelişmeyecek niteliktedir. Bir başka firmada kullanılmak üzere verilecek bir hediye çeki uygulamasında, çekin gerek karşı firmadan teslim alınması gerekse müşteriye teslimi an itibariyle herhangi bir mal teslimi ve hizmet ifası oluşturmamaktadır. KDV'yi doğuran olay hediye çeki karşılığı malın satışı ya da hizmetin ifası sırasında gerçekleşmiş olacaktır.
Konu ile ilgili Maliye bakanlığından talep edilen muktezalarda durumlar şu şekilde sonuçlanmıştır;
İstanbul Defterdarlığı'''nın 06.03. 2003 tarih ve 1190 sayılı muktezasında;
".... hediye çeki teslimi bir mal veya hizmetin karşılığı olmadığından KDV ye tabi olmayacak, çeklerin müşteriye verilmesi aşamasında bu çeklere ilişkin olarak fatura düzenlenmeyeceği gibi KDV de hesaplanmayacaktır"
26.01.2001 tarih ve 5166 sayılı Maliye Bakanlığı muktezasında;
".... herhangi belirli bir mal teslimi ve hizmet ifasını göstermeyen hediye çeklerinin verilmesi ile katma değer vergisi yönünden vergiyi doğuran olay gerçekleşmemektedir. Bu nedenle, hediye çeki dağıtan firmaların, hediye çeklerini dekont vererek belgelendirmesi ve alınan bedelleri de "avans" olarak muhasebeleştirmesi gerekmektedir.
Dekont verilmek suretiyle belgelendirilen ve “avans” olarak muhasebeleştirilen hediye çeklerinin, nihai tüketiciler tarafından ibraz edilerek çek tutarı ka
Nuruosmaniye Vergi Dairesi Başkanlığının 13.08.1998 tarih ve 15424 sayılı muktezasında,
"hediye çeklerinin müşteri firmaya tesliminin, mal teslimi olarak değerlendirilemeyeceği için KDV'''ye tâbi olmadığı"...
Hediye çekinin birkaç uygulamasına ilişkin hususlar açıklandığı gibidir. Ancak belirtmek yerinde olacaktır ki, uygulamada hediye çekleri yada kupon uygulamaları açısından sayısız yöntem bulunmaktadır. Burada önemli hususlardan birisi uygulamaların hukuki açıdan ticari teamüller çerçevesinde olmasıdır. Ve unutulmamalıdır ki, her bir değişik uygulama vergisel hususların farklı olarak değerlendirilmesini gerektirecektir.
Altuğ Özöğüt
SMMM / Tax Manager
altugozogut@hsyaudit.com
12:46
- 4/b kapsamında sigortalı olurlarsa, malullük aylığı kesilmeksizin çalışabileceklerdir.
SGK Başkanlığı E. Şube Müd.
Malüllük Aylığı Alanlar Yeniden Çalışabilir mi?
Written By Muhasebe37 on 4 Kasım 2014 Salı | 12:46
Bilindiği gibi, çalışma gücünü en az %
60 oranında kaybetmeleri nedeniyle yasada aranılan diğer koşulları da
yerine getiren sigortalılara maluliyet aylığı bağlanmaktadır. Ancak,
kendilerine bu şekilde aylık bağlananların yeniden çalışmaya başlamaları
veya işten ayrılmaları durumunda bazı işlemlerin yerine getirilmesi
gerekmektedir. Yazımızda, bu konuda izlenmesi gereken hususlara
değinilecektir.
1. Kimler malûl sayılmaktadır?
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununun 25 inci maddesine göre, aynı Kanunun 4/a ve
4/b maddesi kapsamına giren sigortalıların, çalışma gücünü veya İş
kazası veya meslek hastalığı sonucunda meslekte kazanma gücünü en az %
60 oranında kaybetmeleri halinde, bu sigortalılar malul sayılmaktadır.
Ancak, sigortalının bu durumlarını
belgeleyebilmeleri için öncelikle SGK’nın ilgili birimine yazılı olarak
talepte bulunmaları ve talepleri üzerine, yukarıda belirtilen çalışma
güçlerinin Kurum Sağlık kurullarınca tespit edilmesi, bunun yanı sıra da
sigortalı olarak ilk defa çalışmaya başlanılan tarihten önce
sigortalının çalışma gücünün yüzde 60’ını veya vazifesini yapamayacak
derecede meslekte kazanma gücünü kaybetmemiş olması gerekmektedir.
Diğer taraftan, sigortalıya malûllük
aylığı bağlanabilmesi için sigortalının, en az on yıldan beri sigortalı
olup, toplam olarak 1.800 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları
primi bildirilmiş olması aranan diğer koşuldur. (4/b kapsamındaki
sigortalılarının kendi sigortalılıklarından kaynaklanan genel sağlık
sigortası primi dâhil, prim ve prime ilişkin her türlü borçlarının
ödenmiş olması zorunludur. 4/a kapsamında sigortalı olanlarda ise primin
işverence ödenmesi koşulu bulunmamaktadır)
2. Maluliyet aylığının başlangıcı;
Kanunun 27 nci maddesinde de belirtildiği gibi, 4/a ve 4/b sigortalılarının malûllük aylığının;
- Malûl sayılmasına esas tutulan rapor tarihi yazılı istek tarihinden önce ise yazılı istek tarihini,
- Malûl sayılmasına esas tutulan rapor tarihi yazılı istek tarihinden sonra ise bu defa rapor tarihini,
izleyen ay başından itibaren başlaması gerekmektedir.
Öte yandan, sigortalı, aylığın başlangıç
tarihinde geçici iş göremezlik ödeneği alıyorsa, malûllük aylığı geçici
iş göremezlik ödeneğinin verilme süresinin sona erdiği tarihten sonraki
aybaşından başlatılacak, ayrıca bağlanacak malûllük aylığı sigortalının
almakta olduğu geçici iş göremezlik ödeneğinden fazla ise aradaki fark,
tahsis talep veya rapor tarihine göre belirlenecek malûllük aylığının
başlangıç tarihinden itibaren verilecektir.
3.Malûllük aylığının kesilmesi ve yeniden başlaması;
a) 5510 sayılı Kanuna göre, malûllük aylığının, sigortalının;
- Sigortalı olarak yeniden çalışmaya başladığı tarihi,
- Yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında çalışmaya başladığı tarihi,
- Kontrol muayenesi sonunda malûl olmadığı hususunda düzenlenecek rapor tarihini,
takip eden ödeme dönemi başında kesilmesi gerekmektedir.
Bu duruma göre, yeniden çalışmaya
başlamaları nedeniyle maluliyet aylığı kesilenlerin, Kanuna tabi
çalıştıkları süre zarfında tüm sigorta kollarına (kısa ve uzun vadeli
sigorta kolları ile genel sağlık sigortası) tabi prim ödemeleri
gerekmektedir.
b) Kendilerine
01.10.2008 tarihinden önce veya sonra malullük aylığı bağlananların, bu
tarihten sonra 4/a (SSK) kapsamında sigortalı olarak çalışmaya
başlamaları halinde aylıkları kesilecek ve tüm sigorta kollarına tabi prim ödenecektir.
Aynı durumdaki kişiler, bağımsız
çalışırsa veya vergi mükellefi ya da şirket ortaklığı gibi sebeplerle
sigortalı olursa, malullük aylığı kesilmeyecek, malullük aylığından
sadece % 15 oranında Sosyal Güvenlik Destek Primi (SGDP) kesilecektir
c) Bağ-Kur (4-b) kapsamında 1 Ekim 2008 öncesinde malullük aylığı almakta olan sigortalılar;
- 4/a kapsamında sigortalı olursa,
aylıklarından herhangi bir kesinti yapılmaksızın, işverenin ödediği
ücretlerden SGDP kesilecektir.
- 4/b kapsamında sigortalı olurlarsa, malullük aylığı kesilmeksizin çalışabileceklerdir.
- 4/c kapsamında sigortalı olurlarsa aylıkları yine kesilmeyecektir.
Bir hususu hatırlatmak gerekirse,
kendilerine 1 Ekim 2008 öncesinde Bağ-Kur’dan malullük aylığı bağlanan
sigortalılar Bağ-Kur faaliyetlerine devam ettikleri halde malullük
aylığı kesilmezken, 1 Ekim 2008 sonrasında malullük aylığı bağlanan
Bağ-Kur’lu sigortalıların ticari faaliyette bulunmaları halinde malullük
aylıkları kesilecektir.
Diğer taraftan, sigortalılığı sona
erenlerin malullük aylıklarının bağlanması için yeniden yazılı istekte
bulunmaları halinde, öncelikle kontrol muayenesine tabi tutulmaları ve
bunun sonucunda daha önceki malullük hallerinin devamına karar verilmesi
kaydıyla, yazılı taleplerini takip eden ödeme döneminden itibaren
yeniden malullük aylığı bağlanacaktır.
4. Kontrol muayenesinin önemi;
Gerek sigortalının isteği üzerine,
gerekse Kurumca yaptırılan kontrol muayenesinde yeniden tespit edilecek
malûllük durumuna göre, malûllük aylığının miktarı değişebilmektedir. Bu
değişim, yeni malûllük durumuna esas alınacak rapor tarihini takip eden
ödeme dönemi başından başlanarak geçerli olacaktır. Öte yandan,
geçerli mazereti olmaksızın Kurumun kontrol muayenesi yapılmasına
ilişkin yazısında belirtilen tarihten sonraki ödeme dönemi başına kadar
kontrol muayenesini yaptırmayan sigortalıların malûllük aylığı, kontrol
muayenesi için belirtilen tarihten sonraki ödeme dönemi başından
itibaren kesilir.
Ancak, kontrol muayenesini Kurumun yazılı bildiriminde belirtilen tarihten başlayarak;
-Üç ay içinde yaptıran ve malûllük durumunun devam ettiği tespit edilenlerin aylığı kesildiği tarihten,
-Üç ay geçtikten sonra yaptıran ve
malûllük durumunun devam ettiği tespit edilenlerin aylığı, rapor
tarihinden sonraki ay başından,
başlanarak yeniden bağlanır.
5.Sonuç:
Uygulamada bazen, işverenin haberi
olmaksızın maluliyet aylığı almakta iken 4/a kapsamında çalıştırılan
sigortalının (1) no’lu aylık prim ve hizmet belgesine dahil edilerek tüm
sigorta kollarına tabi prim kesildiğine rastlanılmaktadır.
Bilindiği gibi, Sosyal Sigorta İşlemleri
Yönetmeliğinin 103/4. maddesine istinaden, daha önce belge türü veya
kanun numarası hatalı seçilerek verilmiş olan aylık prim ve hizmet
belgelerinin düzeltilmesi amacıyla yasal süresi dışında yeniden verilmesi durumunda,
belgede kayıtlı sigortalıların, gün sayıları ve ücretleri değişmemek
kaydıyla, belgeler işleme alınabilmektedir. Öte yandan, sözü geçen
belgelerden dolayı idarî para cezası uygulanmadığı gibi, belgelerin
doğruluğu yönünde işveren kayıtlarından herhangi bir araştırılma da
yapılmamaktadır.
Bu bakımdan, malullük aylığı almakta
iken yeniden çalışmaya başlayan sigortalıların durumlarının yukarıdaki
açıklamaya göre irdelenmesi ve sonucuna göre gerekiyorsa yeniden ilgili
belge türü düzenlenerek SGK’ya verilmesinde yarar görülmektedir.
Hadi EYCE
SGK UzmanıSGK Başkanlığı E. Şube Müd.